Friday 12 December 2014

Osmanlıca meselesi hakkında bu konuları merak edip öğrenmeye çalışmış birinin notları

Son zamanlarda “Osmanlıca” adı takılan, “Arap alfabesiyle geçen yüzyılın Türkçesini yazma” işini bilirim. Gayet kolay öğrenmiştim, çünkü okulda zorla değil aile içinde kendi isteğimle rahmetli dedemden öğrendim.

Dedem ilkokula harf devriminden önce başladığı için Arap alfabesiyle okuma yazması iyiydi. Günlük tutarken ve şiir yazarken, kendi deyimiyle “eski yazı” kullanırdı.

1990 yılında ufak bir ameliyat için birkaç gün hastanede yatmıştım. Yaş 18; o zaman ne iPhone ne PlayStation var. Televizyon da tek kanal, sadece sıkıcı eski filmler.

Hastanede iki gün canım sıkıldığında dedemden rica ettim, bana Arap alfabesiyle okuyup yazmayı öğretti. El yazmalarını işe yarayacak bir hızda okuyacak kadar pratiğim yok, ama 19.yüzyıldan kalma basılı kitapları rahat okurum.

Bu konuda kendi tecrübemden, harf devriminden önce ilkokula başlamış büyüklerimden ve akademik çalışmalardan öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum:

1.       “Osmanlıca” diye bir dil yoktur. Sadece farklı alfabelerle yazılmış Türkçe formları vardır.
2.       Harf devriminden önce ilkokula gitmiş epeyce insan tanıdım. Hiçbirinin eski dil ve yazıya “Osmanlıca” dediğini duymadım. Genellikle “eski Türkçe” ya da “eski yazı” ifadesini kullanırlardı.
3.       Matbaa basımı 19.yüzyıl kitaplarını okuyabilecek kadar Arap alfabesi öğrenmek, herkesin evinde en fazla bir haftada başarabileceği bir iştir. Bu konuda yazılmış yüzlerce ders kitabı vardır ve kolayca bulunabilir.
4.      “Osmanlıca” diye bir şey vardır, ama eskiden halk arasında yaygın kullanılan dil değil, Osmanlı devlet bürokrasisinin yazılı iletişim tarzıdır. Bunu öğrenmek dil öğrenmek gibi herkesin harcı değildir – zira Osmanlı tarih, kültür ve devlet yapısını bilmeyi gerektirir. Yüksek lisans düzeyinde bir çalışma ister. Milyonları bir kenara bırakalım, Osmanlıcaya hakim on bin insan yetiştirmek bile büyük bir başarı olur.
5.       Arap alfabesinin Türkçeye uymadığı ve değiştirilmesi gerektiği harf devriminden yüz yıl önce tartışılmaya başlamış bir konudur.
6.       Dil devrimi dünyada oldukça yaygın bir uygulamadır. Japonlar biri hiyeroglif, ikisi heceli olan üç yazı sistemini birlikte kullanır. Asya’da Kore yepyeni hece bazlı bir fonetik yazı geliştirmiş, Vietnam, Malezya ve Endonezya Latin alfabesine geçmiş, Çin Halk Cumhuriyeti de yazı karakterlerini basitleştirmiştir. Avrupa’da ise Fransa, Almanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi pek çok ülke 19.yüzyılda dilde kapsamlı bir sadeleştirme ve standardizasyon yapmıştır.
7.       Osmanlı arşivlerinin çok büyük bir bölümünün Latin alfabesi ve güncel Türkçeye geçirilmemiş olmasının nedeni iyi Osmanlıca bilen yeterince eleman bulunamamasıdır.
8.       Matbaanın Türkçe eserlerin basımı için kullanılmaya başlamasıyla harf devrimi arasında geçen iki yüz yıllık dönemde basılan kitap sayısı 30.000 civarındadır. Bu kitapların hepsini sayfa sayfa eski ve yeni yazının yan yana yer alacağı şekilde derlemek her yıl 1 milyon lise öğrencisine eski yazı öğretmekten daha kolay olur.
9.       Türkçe sadece Latin ve Arap alfabeleriyle yazılmamıştır - Kiril (Orta Asya), Yunan (Karamanlı) ve Orhun yazıtlarında kullanılan runik alfabe gibi çok farklı alternatifler kullanılmıştır. Bunları da ihmal etmemek gerekir.
10.   Alfabe (birer ses ifade eden işaretlerden oluşan fonetik yazı) dünya tarihinde sadece bir kez, Fenikeliler tarafından icat edilmiştir. Latin, Yunan, Kiril, Arap, İbrani, İskit, Hint, Tay gibi ilk bakışta birbiriyle tamamen ilgisiz görünen alfabelerinin hepsi birbirine akrabadır ve nasıl türediklerini gösteren “aile ağacı” wikipedia’da bile kolayca bulunabilir.
11.   Çin Halk Cumhuriyeti bayrağındaki dört küçük yıldızın hepsi bize yakın ya da uzak akraba olan milletleri temsil eder - Uygurlar, Moğollar, Mançuryalılar ve Tibetliler. Her basılan Çin Yuan’ında Çince’nin yanında bu dört dil bulunur. Uygurca Arap alfabesiyle yazılır ve 20.yüzyıl başı Türkçesine çok yakındır. Yani her Çin banknotunda güzel Türkçemizi bulabilirsiniz. Ama aynı Çin devleti Uygur Türklerini de Tibetlileri de “kıtır kıtır kesmektedir”.


1 Yuan’lık Çin banknotunda Arap alfabesiyle Uygur Türkçesi yazı: “Bir yuan, Congu halk bankası”.

12.   Bugün Avrupa’nın ortasındaki Berlin’den Çin’in ortasındaki Xian’a kadar 8 bin kilometre, üç ayrı alfabede yazılan aynı Türkçeyi  konuşarak gidebilirsiniz.
13.   Osmanlı fiziki mirasını koruyamayan bir ülkenin Osmanlıcayı canlandıracağını iddia etmesi gülünçtür. Şu anda en iyi muhafaza edilmiş Osmanlı şehri Türkiye’nin herhangi bir şehri değil Üsküp’tür. Şehrin merkezindeki Türk mahallesi aynen Balkan savaşı öncesinde olduğu gibi durmaktadır. Bunun neden Türkiye’nin hiç bir şehrinde başarılamadığını sorgulamaya ihtiyacımız var.
14.   Türkçenin Latin harfleriyle yazılması gayet doğaldır, çünkü Latin alfabesi de Arap alfabesi kadar Türk kültür mirasının bir parçasıdır. Osmanlı devleti kendini resmen Roma imparatorluğunun mirasçısı kabul ederdi. Pek çok Osmanlı padişahı ünvanlarını sayarken Halife’den hemen sonra Roma İmparatoru ifadesini kullanmıştır. Osmanlı entellektüellerinin bu konudaki halet-i ruhiyesini özetlemek için bir örnek: milli şairimiz Namık Kemal, ki kendisi önde gelen Osmanlıcılardandır, meşhur Osmanlı tarihi kitabını Anadolu, Orta Asya ya da İslam tarihiyle değil Roma İmparatorluğu tarihiyle başlatır.
Velhasıl eski yazı ve Osmanlıca konularını tartışırken yavan sloganları bir kenara bırakıp bilgi ve tecrübeye dayalı analizler yapmak faydalı olacaktır.

Türk gençliğinin Türkçenin geçmişte yazılmış olduğu tüm alfabeleri öğrenmeye teşvik edilmesi güzel bir fikir. Ancak Arap alfabesiyle yazılan 19.yüzyıl Türkçesini tüm öğrenciler için zorunlu ders haline getirmek olsa olsa gençlerin hevesini kırar. 

3 comments:

  1. Olağanüstü bir yazı. Emeğinize sağlık.

    ReplyDelete
  2. Çok net bir özet. "Kaleminize" sağlık.

    ReplyDelete
  3. Tarih masterı yaparken, Osmanlıca öğrenme çabam oldu. Öğrenemiyecek kadar zor değil ama bana bile getirisinin çok olmayacağına karar verip devam ettirmedim. Kime nasıl faydası olacak belli değil.

    ReplyDelete